İmâm-ı Şâfiî Hazretleri, talebesi Yûnus ile ders yaparken bir meselede ihtilâfa düşer. Öyle ki talebesi öfkesinden dersi terk eder ve evine gider. Akşam olunca Yûnus kapısının çalındığını fark eder. ‘Kim o?’ der.
Kapıdaki kişi,
‘İmâm-ı Şâfiî’ der. Yûnus kapıyı açar ve İmâm-ı Şâfiî’nin kapıda beklemekte olduğunu görür ve hocasının ayağına kadar gelmesine şaşırır. İmâm-ı Şâfiî, talebesi Yûnus’a şunları söyler:
Ey Yûnus!
– Bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?
– Yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!
– Hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme.
– Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkâra acı, ona merhamet göster.
– Sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster.
– Görevimiz, hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil.
Toplum olarak bu nasîhatlere ne kadar çok ihtiyacımız var!
Anasını, babasını, eşini, çocuğunu, kardeşini, akrabasını, arkadaşını, komşusunu yaptığı bir hata yüzünden terk edip yüz çevirenlere, yıllarca, küs duranlara İmâm-ı Şâfiî’nin bu davranışını okutmak lâzım.
Büyük insanlara, boşuna büyük denmiyor… (Alıntıdır)
Allah’a emanet olun.
Selâmetle kalın…