TÜRKİYE’DE SIĞINMACI SORUNU VE DURUMLARI.
Birçok kez değindim ve içinde bulunduğumuz durumu bir yurttaş olarak hazmetmeye çaba gösterdim ama başaramadım. Mesele ülkemize iltica eden Suriyeliler değil sade; ipini koparanın Türkiye’de soluğu almasıdır.
Elbette Ortadoğu ve az gelişmiş ülkeler içinde en ideal ülke Türkiye’dir. Bununla gurur duyuyorum ama benim canımı asıl sıkan mesele memleketin dört biryanını saran; ırkı, dili, dini, ne olursa olsun yabancılardır.
İstanbul’un en eski yerleşkelerinden biri, tarihi dokusu ile de muhteşem semtlerinden biri olan Fatih’in hemen hemen her sokağında onlara rastlamak mümkün. Sokaklarda Türk vatandaşı bulmak neredeyse zor. Esnafı ev sahibi, mülk sahibi, hep Suriyeli. Ben, Irkımın deformasyona uğramasını hazmedemiyorum! İçine sindiren vardır belki, var da(!). Ama ben bu ülkenin, her bir karış toprağı için bir kınalı kuzusunun can verdiğini görürken, kendi yurdu için savaşmayıp, vatanını terk edip kaçan bir ırkı ülkemde görmek istemiyorum!
Vatan namustur. Yani namuslarını bırakıp kaçan burada ne kadar namuslu olabilir ki?! Bugün Ukrayna’yı Rusya gibi güçlü bir ülke işkâl edemedi, neden? Çünkü o halk vatanını bırakıp kaçmadı, topyekûn direndiler ve kazandılar. Sadece kadın, yaşlı ve çocukları korumaya aldılar. Yani vatanlarından vazgeçmediler. Ama onlar vatanlarını bırakıp kaçtılar. Güvenli ülke Türkiye’yi buldular. Türkiye direnirken onlar bizim arkamıza sığınıp beleş yaşamanın keyfini çıkarıyorlar. Hadi kendi ülkesinde direnecek silah bulamadılar diyelim peki neden burada Türk devletine başvurup “ben de orduya katılmak istiyorum” bir tanesi demiyor?
Siyasilerin yanlış politikaları bizlerin başını ağrıtmaktan öteye gitmedi. İşin garip yanı ise ‘besle kargayı oysun gözünü’ atasözünün ne kadar doğru olduğunun kanıtı gibi duruyor ortada.
Turgut Özal, peşmergelere açtığı kapılardan Mehmetçiklerimize silah sıkıldı. Mağdur iken mekânları güçlendi, terör örgütlerine karıştılar. Asıl senaryoyu yazan, arka planda duran emperyalist kan emicilerin isteklerine alet oldular. Günümüzde ise Suriye ve Afganlar da memleketimizi sessizce adeta işgal ettiler! Hem de iki kez doğum yapmak gibi olağan üstü bir yeteneğe sahip olan Suriyeli kadınlar sayesinde Türk ırkı bu coğrafyada silinip, yok olacak gibi. Ve hiçte bizlere iyi niyetli olduklarını sanmıyorum.
Elbette, susup dururken yazmadım bu köşe yazımı. Özel bir işlem için bulunduğum İstanbul’da ırkımdan, insanlardan vatanımdan endişe ediyorum.
Demem o ki;
Ekonomik gücünü kaybetmiş vatandaş, işsizlik ve yoksulluk içinde çırpınırken, Suriye’de, Suriyelilere, benim halkımın cebinden alıp konutlar yapılıyor. Benim ülkem insanı Avrupa ülkelerinde bodrum kat kiler olarak kullanılanilirken;dar gelirli ulkemin insanlarinin ikamet etmeleri gün-güneş görmez yerlerde yaşam mücadelesi verirken, kiralar akıl oynatacak kadar yükselmiş, sofralar; et, sebze, meyve görmezken tek bir Suriyelinin yan gelip yatmasını istemiyorum.
Kendi vatandaşına açlık sınırının altında emekli maaşı verirken, asgari ücrete bir kırış fazla zam yapmak için altın gibi dirhem dirhem tartarken, aylardır maaş hesapları yaparken onlara milyarlarca dolar harcamasını içim getirmiyor. Vicdanım sızlıyor.
(Gönül Aydın)