Başlıbaşına Bir Nasihat Olan Ölümü Derinden Düşünerek Hatırlamak
NEVZAT AKSOY
Başlıbaşına Bir Nasihat Olan Ölümü Derinden Düşünerek Hatırlamak
Değerli okuyucularımız, yeni bir haftanın başlangıç gününde herkese dua ve selamla yazıma başlamak istiyorum.
Değerli insanlar, beşer olarak bu fani âlemde nefis ve arzularımızın dur durak bilmeyen istekleri bizleri bilinmeyen mezralara çekerken, ölümü sık sık hatırlayıp gideceğimiz gerçek yurtlarımızın istikametinde amel işlemek en doğru tesellimiz olacaktır.
Yaşam rotayı sürekli ileriye doğru dümen kırarken, maalesef ölüm her gün insanoğlunu biraz daha kendine çekmektedir. Yani her gün dünyadan biraz uzaklaşıyor, ebediyetin imtihan dünyasına yaklaşıyoruz. Gün yok ki aramızdan annelerimizi, babalarımızı, kardeşlerimizi, akrabalarımızı, komşu ve arkadaşlarımızı ebediyete yolcu olarak vermeyelim.
Peki, bu sevdiklerimizi bir bir kaybederken bir gün sıra bize de gelecek muhasebesini yapıyor muyuz? Ya da başımızı yastığa koyduğumuzda bir maziye daldığımızda, sevdiğimiz ve yakınlarımızın geçmiş anlarını bir bir kafamızda canlandırıp bunun özlem ve üzüntüsünü yaşıyor muyuz? Evet değerli arkadaşlar, belki aramızdan bazı kişiler ölümü aklına getiremeyecek kadar gaflette olan insanlarımızda yok değil. Biz de bu tür arkadaşlarımıza diyoruz ki: yaşadığımız hayat ne kadar gerçekse, ölüm de o kadar gerçek ve belli başına düşünen insana bir nasihattır.
Eğer bizler birer mümin olarak cennetin birer adayları olmak istiyorsak, ölümün nasihat dolu gerçeğinden ders alıp her zaman Allah’ı ve ölümü hatırlayan bir kul olarak günaha aşina olmayan kullar olmalıyız. Bizleri sakın dünya malının verdiği ihtiraslar rehâbete getirmesin. Çünkü bu can ve nefesin bile bize emanet olarak verildiği bu dünyada, kendi elimizle yaptığımız iyiliklerden başka bir sermayemiz yoktur. Yunus Emre’nin deyişiyle:
“Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, malda yalan mülk de yalan, var da biraz sen oyalan.”
Evet değerli arkadaşlar, makamlar, mevkiler, şan ve şöhretler, zenginlikler, yatlar, katlar bizim değildir. Yedirdiğimiz, içirdiğimiz, giydirdiğimiz ve yaptığımız iyilikler bizimdir. Tıpkı bir insanın öldükten sonra nasıl cesedi toprağa karışıp, ruhu kalıyorsa, bu dünyadaki sahip olduğumuz şeyler de bu dünyada kalıp, yaptığımız iyilik amelleri bizimle kalacaktır.
Değerli arkadaşlar, her gece başımı yastığa koyduğumda, ölümü hatırladığım zaman, daha düne kadar aramızda olup da şimdi kaybettiğimiz akraba ve sevdiklerimizi düşündükçe tüylerim diken diken oluyor, vücudum soğuyor, tir tir titreyerek doluyorum. Ölümün soğuk yüzünün tesirini yaşıyorum. Cenab-ı Mevla bizleri doğru yoldan ayırmasın.
Hz. Ebubekir’in deyişiyle:
“İnsanların fakirlikten korktuğu kadar, eğer Allah’ın cehenneminden de o kadar korksaydı, ikisinden de kurtulacaktı.”
Evet biz de şimdi diyoruz ki, eğer insanların bu dünyadaki emanet olarak verildiği dünya malına o kadar tapıyorlarsa, ebedi dünyayı ve ölümü düşünselerdi, dünyayı cennete tercih etmezdi.
Sevgi ve saygılarımla,