Dolar 32,4524
Euro 34,7527
Altın 2.439,82
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Trabzon 19°C
Az Bulutlu
Trabzon
19°C
Az Bulutlu
Cts 19°C
Paz 18°C
Pts 18°C
Sal 18°C




















8MART GEÇTİ ŞİMDİ NE OLACAK

9 Mart 2021 00:49
1.137
A+
A-

[23:24, 08.03.2021] Bahattin Furucoglu: Yazımı 8 Mart Dünya kadınlar gününden sonra yazmak istedim. Sebebine gelince, yılda bir kere kutlanan günler maalesef 364 gün unutulup tozlu raflara kalkmasına bir tepki olsun diye. Dünya kadınlar günü kutlaması aslında bir yas günüdür. 1857 yılında Almanya’da bir Tekstil fabrikasında çıkan yangında ölen kadınların anısına yapılmıştır. Amerika Sosyalist partisi 8 Martı Ulusal kadın günü ilan etmiş, Uluslararası Kadın hakları savunucusu Clara Zetkin’de, Kopenhag’da 1910 yılında yapılan uluslar arası emekçi kadınlar konferansında,Dünya kadınlar günü fikrini ortaya atmış ve o günden beri de kutlanmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde fazla söz edilmeyen ancak Türkiye’de ve az gelişmiş ülkelerde çok sık karşılanan kadına şiddet olayları, 8 Martla birlikte daha etkili gündem teşkil etmektedir. Ancak ben ülkemiz için ne anlam ifade ettiği üzerinde durmak istiyorum. Çünkü dünyanın kabul ettiği 8 Mart olgusunun bizle hiç ilgisi yoktur. Yangında hayatını kaybeden işçi kadınlardan, Türkiye’de şiddete maruz kalan kadınlara nasıl gelindiğini anlamak ve çözüm üretmek gerekir.
Kadın hakları ile ilgili Avrupa konseyi tarafından hazırlanan ve bizim de dahil olduğumuz 45 ülke tarafından İstanbul’da imzalanan, İstanbul Sözleşmesi kadınlar dışında bazı çarpık ilişkilerinde güvence altına alması bakımından toplumumuzda haklı eleştirilere maruz kalmıştır. Maalesef 2011 yılında buna imza atanlar, gerekli çekincelerini ve muhalefet şerhini koymak konusunda hassas davranmamışlardır. Bu sebeple de dahil olduğumuz sözleşmenin bazı maddeleri milletimize uygun durumda olsa da, toplum değerlerine uymayan maddeleri de tartışmalara sebep olmaktadır. Ancak yine de ters düşen maddelerle ilgili Avrupa konseyi olağanüstü toplantıya çağırabilme ve müzakere etme imkanı olur kanaatindeyim.
Bizde ise 6284 sayılı Ailenin korunması ve kadına şiddetin önlemesi ile ilgili kanun 08/03/2012 yılında yürürlüğe girmiştir. Yani İstanbul sözleşmesinden bir yıl sonra uyum yasası çıkarılmıştır. Ancak şiddetin yine de önüne geçilememiş, aksine artmıştır. Buradaki tuhaflık her konuyu ceza ile çözebileceği konusundaki yanlış algılardır. Düşünün bir kere cinnet getiren kişi suç işlerken ceza düşünür mü? Türkiye’deki aile içi şiddetin suç oranları büyük ölçüde cinnetle ilgilidir.
Kıskançlık, imam nikahı, nafaka, çocukları göstermeme, aldatma gibi sebepler suçun işlenmesindeki başlıca sorunlardır. Hepsi için çözüm yolu bulunabilir ancak ben bir iki tavsiyede bulunayım ilgililere. Öncelikle çok miktarda psikolog istihdam edilmeli. Her boşanma davasından sonra hakim çiftleri belli bir süre psikoloğa göndermeli, bu mal paylaşımından önemlidir. Velayet davaları ortadan kalkmalı ve psikolojik uygun gördüğü ebeveyne çocuk teslim edilmeli ve karşı tarafın psikolog raporuna göre çocuğu görme ortamı sağlanmalı ve nafakanın bir silah gibi kullanılmasının önüne geçilmelidir. Eşe ve çocuğa ödenen nafaka şiddeti kamçılar onun yerine, SYDF gibi veya o fonun kapsamında fon oluşturularak çocuk ve aile devlet güvencesine alınmalıdır. Varlıklı ailelerde yüksek nafakalar belki ödenmektedir ama çocukların gördüğü travma da hiç bir maddiyatla önlenememektedir. Sağlıklı toplum oluşturmak devletin görevidir. İmam nikahlı miktarı tespit edilip, resmi nikah tercihine yönlendirilmelidir. Mevcut çok eşlilerle ilgili mevzuat hazırlanmalı ve şartları zorlaştırılmalıdır.
Halk ozanı Neşet Ertaş’ın dediği gibi, kadın insandır, erkek insanoğlunun ve bu ayrımın tamamen ortadan kalkması ve evlilikle soyadının değişmesi önlenmeli, çocuklarında baba soyadını alma mecburiyeti ortadan kalkmalı, şu kısa ömürde insan gibi yaşanmalıdır.
[00:47, 09.03.2021] Aslan Yeşilyurt: htt

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.